RİSALE-İ NUR FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
RİSALE-İ NUR FORUM

HOŞGELDİNİZ
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yapRisale-i Nur Muvacehesinde Nelerden Kaçmalıyız? I_icon_mini_registerRisale-i Nur Muvacehesinde Nelerden Kaçmalıyız? I_icon_mini_login

 

 Risale-i Nur Muvacehesinde Nelerden Kaçmalıyız?

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
LaiLaheiLLahu
HATİCELER
HATİCELER
LaiLaheiLLahu


Mesaj Sayısı : 251
Kayıt tarihi : 20/10/08

Risale-i Nur Muvacehesinde Nelerden Kaçmalıyız? Empty
MesajKonu: Risale-i Nur Muvacehesinde Nelerden Kaçmalıyız?   Risale-i Nur Muvacehesinde Nelerden Kaçmalıyız? Icon_minitimePaz Ocak 11, 2009 1:08 am

Tahmin ederim ki: Şu remizde ehl-i dalaletin vekili, işitmemek için kulağını kapayıp kaçmağa mecburdur. Zâten zulmetli kafaları, huffaş misillü, bu nurları görmeğe tahammül edemezler. Öyle ise bundan sonra onları, pek de nazara almayacağız. (Sözler - 622)


İkinci Nükte: Tarîkat ve hakikat, vesilelikten çıkmamak gerektir. Eğer maksud-u bizzât hükmüne geçseler; o vakit şeriatın muhkematı ve ameliyatı ve Sünnet-i Seniyeye ittiba', resmî hükmünde kalır; kalb öteki tarafa müteveccih olur. Yani: Namazdan ziyade halka-i zikri düşünür; feraizden ziyade, evradına müncezib olur; kebairden kaçmaktan ziyade, âdâb-ı tarîkatın muhalefetinden kaçar. Halbuki muhkemat-ı şeriat olan farzların bir tanesine, evrad-ı tarîkat mukabil gelemez; yerini dolduramaz. Âdâb-ı tarîkat ve evrad-ı tasavvuf, o feraizin içindeki hakikî zevke medar-ı teselli olmalı, menşe olmamalı. Yani: Tekyesi, câmideki namazın zevkine ve ta'dil-i erkânına vesile olmalı; yoksa câmideki namazı çabuk resmî kılıp, hakikî zevkini ve kemalini tekyede bulmayı düşünen, hakikattan uzaklaşıyor.
(Mektubat - 452)


Elhasıl: Eğer tam lâyık ve tam yerinde olan azametli ve kibriyalı rububiyet olmazsa, o vakit her cihetçe gayr-ı makul ve mümteni bir yol takib etmek lâzım gelecek. Lâyık ve lâzım olan azametten kaçmakla, muhal ve imtinaa girmeyi, şeytan dahi teklif edemez.
(Lem'alar - 87)


Evet Fâtır-ı Hakîm, Kitab-ı Mübin'in düsturlarını gayet güzel bir surette ve muhtasar bir tarzda ve has bir lezzette ve mahsus bir ihtiyaçta icmal edip derceder. Herşey öyle has bir lezzet ve mahsus bir ihtiyaç ile amel etse, o Kitab-ı Mübin'in düsturlarını bilmeyerek imtisal eder. Meselâ: Hortumlu sivrisinek dünyaya geldiği dakikada hanesinden çıkar; durmayarak insanın yüzüne hücum eder, uzun asâsıyla vurur, âb-ı hayat fışkırtır, içer. Hücumdan kaçmakta, erkân-ı harb gibi meharet gösterir. Acaba bu küçük, tecrübesiz, yeni dünyaya gelen mahluka bu san'atı ve bu fenn-i harbi ve su çıkarmak san'atını kim öğretmiş ve nerede öğrenmiş? Ben, yani bu bîçare Said itiraf ediyorum ki: Eğer ben o hortumlu sineğin yerinde olsaydım; bu san'atı, bu kerr u ferr harbini ve su çıkarmak hizmetini çok uzun dersler ve çok müteaddid tecrübelerle ancak öğrenebilirdim.
(Lem'alar - 126)


İhtar: Teveccüh-ü nâs istenilmez, belki verilir. Verilse de onunla hoşlanılmaz. Hoşlansa ihlası kaybeder, riyaya girer. Şan ü şeref arzusuyla teveccüh-ü nâs ise; ücret ve mükâfat değil, belki ihlassızlık yüzünden gelen bir itab ve bir mücazattır. Evet amel-i sâlihin hayatı olan ihlasın zararına teveccüh-ü nâs ve şan ü şeref, kabir kapısına kadar muvakkat olan bir lezzet-i cüz'iyeye mukabil, kabrin öbür tarafında azab-ı kabir gibi nâhoş bir şekil aldığından; teveccüh-ü nâsı arzu etmek değil, belki ondan ürkmek ve kaçmak lâzımdır. Şöhretperestlerin ve şan ü şeref peşinde koşanların kulakları çınlasın.
(Lem'alar - 149)


Bu musibetimizden kaçmak ve kurtulmak, iki cihetle kabil değildi:

Birincisi: Kader-i İlahî kısmetimizin bir kısmını buradan bize yedirmek için her halde gelecek idik. En hayırlısı bu tarzdır.

İkincisi: Aleyhimize çevrilen dolaptan kurtulmak imkânı bulmadık. Ben hissetmiştim, fakat çare yoktu. Bîçare merhum Şeyh Abdülhakîm, Şeyh Abdülbâki kurtulamadılar. Demek bu musibette biz birbirimizden şekva etmek; hem haksız, hem manasız, hem zararlı, hem Risale-i Nur'dan bir nevi küsmektir. Sakın sakın, has rükünlerin gösterdikleri faaliyeti bu musibete bir sebeb görüp onlardan gücenmek ise, Risale-i Nur'dan çekilmek ve hakaik-i imaniyeyi öğrenmeden pişman olmaktır. Bu ise, maddî musibetten daha büyük bir manevî musibettir. Ben kasem ile temin ederim ki: Sizin herbirinizden yirmi-otuz derece ziyade bu musibette hissedar olduğum halde, niyet-i hâlise ile faaliyet göstermelerinden, ihtiyatsızlığı yüzünden gelen bu musibet on defa daha fazla olsa da yine onlardan gücenmem. Hem geçmiş şeylere itiraz etmek manasızdır. Çünki tamiri kabil değil.

Kardeşlerim! Merak musibeti ikileştirir, maddî musibeti kalbde de yerleştirmek için bir kök olur; hem kadere karşı bir nevi itiraz ve tenkidi ve rahmete karşı bir nevi ittihamı işmam eder. Madem her şeyde bir güzellik ciheti var ve rahmetin bir cilvesi var ve kader adalet ve hikmetle iş görür; elbette bu zamanda umum âlem-i İslâmı alâkadar edecek bir kudsî vazife yüzünden hafif bir zahmete ehemmiyet vermemekle mükellefiz.
(Şualar - 323)


Risale-i Nur'dan aldıkları fevkalâde kuvve-i imaniyeye mukabil onun tercümanı olan o bîçareye -tercümanlık münasebetiyle- Nurların bazı faziletlerini hususî mektublarında ona isnad etmeleri ve hiç bir siyaset hatırlarına gelmeyerek âdete binaen, insanlar sevdiği âdi bir adama da: "Sultanımsın, velinimetimsin" demeleri nev'inden yüksek makam vermeleri ve haddinden bin derece ziyade hüsn-ü zan etmeleri ve eskiden beri üstad ve talebeler mabeyninde carî ve itiraz edilmeyen makbul bir âdet ile teşekkür manasında pek fazla medh ü sena etmeleri ve eskiden beri makbul kitabların âhirlerinde mübalağa ile medhiyeler ve takrizler yazılmasına binaen, hiç bir cihetle suç sayılabilir mi? Gerçi mübalağa itibariyle hakikata bir cihette muhaliftir; fakat kimsesiz, garib ve düşmanları pekçok ve onun yardımcılarını kaçıracak çok esbab varken, insafsız çok mu'terizlere karşı sırf yardımcılarının kuvve-i maneviyelerini takviye etmek ve kaçmaktan kurtarmak ve mübalağalı medhedenlerin şevklerini kırmamak için onların bir kısım medihlerini Nurlara çevirip bütün bütün reddetmediği halde onun bu yaşta ve kabir kapısındaki hizmet-i imaniyesini dünya cihetine çevirmeğe çalışan bazı resmî memurların ne derece haktan, kanundan, insaftan uzak düştükleri anlaşılır. Son sözüm:

لِكُلِّ مُصِيبَةٍ اِنَّا لِلَّهِ وَاِنَّا اِلَيْهِ رَاجِعُونَ dur.
(Şualar - 388)


İçtihad kapısından İslâmiyete girip mesailini genişlendirmeğe meyleden adamın maksadı, zaruriyata imtisal ile takva ve kemale mazhariyet ise güzeldir. Amma zaruriyatı terk ve hayat-ı dünyeviyeyi, hayat-ı uhreviyeye tercih eden adam ise, onun içtihada meyli, meyl-üt tahribdir. Tekliften çıkıp kaçmak için bir yol bulmaktır.
(Mesnevi-i Nuriye - 91)


Ey Risale-i Nur'un kıymetdar talebeleri ve benden daha bahtiyar ve fedakâr kardeşlerim! Şahsiyetim itibariyle sizin ziyade hüsn-ü zannınız belki size zarar vermez. Fakat sizin gibi hakikatbîn zâtlar vazifeye, hizmete bakıp, o noktada bakmalısınız. Perde açılsa, benim baştan aşağıya kadar kusurat ile âlûde mahiyetim, benden kaçmağa bir vesile olur. Sizi kardeşliğimden kaçırmamak, pişman etmemek için, şahsiyetime karşı haddimin pek fevkinde tasavvur ettiğiniz makamlara irtibatınızı bağlamayınız.
(Kastamonu Lahikası - 89)



Ben size nisbeten kardeşim, mürşidlik haddim değil. Üstad da değilim, belki ders arkadaşıyım. Ben sizin, kusuratıma karşı şefkatkârane dua ve himmetlerinize muhtacım. Benden himmet beklemeniz değil, bana himmet etmenize istihkakım var. Cenab-ı Hakk'ın ihsan ve keremiyle sizlerle gayet kudsî ve gayet ehemmiyetli ve gayet kıymetdar ve her ehl-i imana menfaatli bir hizmette, taksim-ül mesaî kaidesiyle iştirak etmişiz. Tesanüdümüzden hasıl olan bir şahs-ı manevînin fevkalâde ehemmiyet ve kıymeti ve üstadlığı ve irşadı bize kâfidir.
(Kastamonu Lahikası - 89)


Gizli münafıklar aleyhimizde büyük makamlarda olanların bir kısmını istimal ederek resmî bir tarzda şiddetli propaganda etmelerinden, bütün resmî memurlar ürkmeye ve çekinmeye mecbur olmuşlar. Onlar içinde dahi enaniyetli ve evhamlı ve bid'aları kabul eden hocalar, daha ziyade çekinmeye başlamışlar, kendilerine bir özür, bir bahane aramışlar. Risale-i Nur'dan "İşarat-ı Seb'a"nın bid'acılara şiddetli tokadı ve "Sekizinci ve Onsekizinci Lem'a"da İmam-ı Ali'nin (R.A.) "Ercuze"de, ülema-is sû' hakkında dehşetli tokadı ve bid'alara bir derece ve bir cihette müsaid olan Vehhabîlik Mezhebi'ni perde altında kabul edenler, "Yirmisekizinci Mektub"un Vehhabîler hakkındaki mes'elenin tokadı ve Kur'an tercümesini yapan ve Kur'an yerinde tercümesinin okunmasına cevaz gösterenlere Risale-i Nur'un şiddetli tokatları ve derd-i maişet zarureti ve mevki-i içtimaîde haysiyetini düşünmeleri sebebiyle hocalar, hattâ İstanbul'un eskide dost hocaları kaçmağa ve az bir kısmı tenkide çalışmaya; hattâ Âl-i Beyt ve İmam-ı Ali'ye adavetleri bulunan müfrit Vehhabîlik hesabına Risale-i Nur'un Âl-i Beyt ve İmam-ı Ali'nin bir manevî hediyesi ve eseri olmasından, itiraz etmeye başlamışlar. Fakat biz İstanbul âlimlerinden kızmıyoruz, belki bir cihette memnunuz. Çünki başkalara nisbeten ilişmiyorlar.
(Emirdağ - 1 - 164)


Bir adam kabir kapısında seksenden geçmiş, kırk seneden beri kendisini inzivaya alıştırmış, yirmisekiz seneden beri tecrid-i mutlak ve hapis ve nefiy içinde bütün bütün dünyadan küsmüş, otuzbeş sene gazeteleri okumamış, dinlememiş, mukabelesiz ömründe hediye kabul etmemiş, en yakın akrabasından hattâ kardeşinden hiç mukabelesiz birşey kabul etmemiş, hürmetten, teveccüh-ü nâstan kaçmak için halklarla görüşmemek için zaruret olmadan kendine düstur yapmış. Ve bütün dostların medihlerini kendi şahsına almayarak, ya Nurcuların heyetine, ya Risale-i Nur'un şahs-ı manevîsine havale etmiş. Ve dermiş: "Ben lâyık değilim. Haddim de değil. Ben bir hizmetkârım, çekirdek gibi çürüdüm gittim. Risale-i Nur ise, Kur'an-ı Hakîm'in tefsiridir, manasıdır."
(Emirdağ - 2 - 133)


Ey nefis! Ey zevke mübtela bedbaht kör hissiyat! Binler dünyevî zevki alsan, şu vaziyette yine bozulur, o zevk ayn-ı elem olur. Madem yüzde doksan mazideki ahbab âdeta güya beni berzaha çağırıyorlar. Bu hazır zamandaki on dosttan ben kaçmağa mecbur oluyorum. Elbette bu ihtiyarlık ve yalnızlık hayata, berzah hayat-ı maneviyesi bin derece müreccahtır.. diye bu iki hakikatla hadsiz şükürler olsun o ikinci nefs-i emmare tam susturuldu, kalb ve ruhtan gelen zevke razı oldu, şeytan dahi sustu. Hattâ damarlarımdaki maddî hastalık da gayet hafifleşti.

Elhasıl: Ölsem, vazife-i Nuriye daha ziyade ihlas ile rekabetsiz, ittihamsız inkişaf eder.
(Hizmet Rehberi 156- 157)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir
Anonymous



Risale-i Nur Muvacehesinde Nelerden Kaçmalıyız? Empty
MesajKonu: Geri: Risale-i Nur Muvacehesinde Nelerden Kaçmalıyız?   Risale-i Nur Muvacehesinde Nelerden Kaçmalıyız? Icon_minitimePaz Ocak 11, 2009 11:48 am

Allah razı olsun
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir
Anonymous



Risale-i Nur Muvacehesinde Nelerden Kaçmalıyız? Empty
MesajKonu: Geri: Risale-i Nur Muvacehesinde Nelerden Kaçmalıyız?   Risale-i Nur Muvacehesinde Nelerden Kaçmalıyız? Icon_minitimePaz Ocak 11, 2009 12:12 pm

bizim mesleğimizde benlik, enaniyet, şan ü şeref perdesi altında makam sahibi olmaktan, öldürücü zehir gibi ondan kaçıyoruz. Onu ihsas eden hâlâttan şiddetle ictinab ediyoruz.
(Kastamonu Lahikası - 146)
avâm-ı mü'minînin şeyhlerine karşı hüsn-ü zanlarını kırmamakla îmanlarını sarsılmadan muhafaza etmek ve Risale-i Nur'un erkânlarını haksız itirazlara karşı haklı, fakat zararlı hiddetlerden kurtarmak lüzumuna binâen ve ehl-i ilhadın, iki taife-i ehl-i hakkın mâbeynindeki husumetten istifade ederek birinin silâhiyle, itiraziyle, ötekini cerhedip, ötekinin delilleriyle berikini çürütüp ikisini yere vurmak ve çürütmekten ictinâben, Risale-i Nur şâkirdleri, bu mezkûr dört esasa binâen, muarızları, hiddet ve tehevvürle ve mukabele-i bilmisille karşılamamalı. Yalnız kendilerini müdafaa için, musalâhakârane, medar-ı itiraz noktaları izah etmek ve cevab vermek gerektir. Çünki, bu zamanda enaniyet çok ileri gitmiş. Herkes, kameti miktarında bir buz parçası olan enaniyetini eritmeyip bozmuyor, kendini mâzur biliyor, ondan nizâ çıkıyor. Ehl-i hak zarar eder, ehl-i dalâlet istifade ediyor. Mâlûm itiraz hâdisesi îma ediyor ki, ileride meşrebini çok beğenen bazı zâtlar ve hodgâm bazı sofi-meşrebler ve nefs-i emmaresini tam öldürmiyen ve hubb-u cah vartasından kurtulmıyan bazı ehl-i irşad ve ehl-i hak, Risale-i Nur'a ve şâkirdlerine karşı, kendi meşreblerini ve mesleklerinin revâcını ve etba'larının hüsn-ü teveccühlerini muhafaza niyetiyle itiraz edecekler. Belki, dehşetli mukabele etmek ihtimali var.
(Tarihçe-i Hayat 308 - 309)


Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Risale-i Nur Muvacehesinde Nelerden Kaçmalıyız?
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» risale i nur da liderlik varmıdır ?
» Risale-i Nur Nasıl Bir Tefsirdir?
» Risale-i Nuru Anlayamıyorum Napmam Lazım ?
» Risale-i Nur Anlamak İçin Lugata Bakmalımıyım ?
» BAZI ESERLERİN RİSALE-İ NUR’A PERDE OLMASI

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
RİSALE-İ NUR FORUM  :: HAKKIMIZDA MERAK ETTİKLERİNİZ İSTİŞARE VE MEŞVERET PLATFORMU :: RİSALE-İ NUR SORU CEVAB-
Buraya geçin: